Evlilik bir sistemdir, eşler bu sistemde karı koca olma rolünü öğrenme sürecindeyken güven, uyum, karşılıklılık, doyum, desteklenme gibi kavramlar üzerine inşa edilmeye çalışılır. Karı-koca rolüne girerken en önemli unsur, eşlerin kendi ailelerinden ayrılırken yaşadıkları vedalaşma sürecidir.
Bu vedalaşma sağlıklı bir yerden gerçekleşmediğinde eşler problemde saplanıp kalırlar. Bu durum iletişim hatalarının başlamasına sebep olur. Karşılıklı olarak “sen beni anlamıyorsun” gibi suçlayıcı cümleler tıpkı silahtan çıkan mermiler gibi havada dolaşmaya başlar. Bu suçlayıcı cümleler eşlerin kalplerini yaralar ve çareyi iletişimi keserek bulacaklarını sanırlar. Biten iletişim eşlerin arasına kocaman bir boşluk koymak anlamına gelir. İletişim hataları küsmeyi getirdiğinde ilişki yıkılmaya başlar. Eşler artık farkında olmadan veya olarak “ aynı evin otelcisi ” olurlar. Daha az aktivite düzenlerler, zorunluluklar dışında bir araya gelmek istemezler. Gün gelir eşlerden birine “eşinizle en son ne zaman isteyerek bir aktivite yaptınız?” diye sorulduğunda sözler yerini sessizliğe bırakır. Bu yüzden öncelikle sizlerle iletişimde yapılan temel hataları anlatmak istiyorum.
Temel İletişim Hataları:
- Yıkıcı eleştiri: Sürekli suçlama ve eleştiri eşlerin arasında gerilimin tırmanmasına, anlamanın ve anlaşılmanın önüne geçen bir bariyerdir. Burada eşler birbirlerinin olumsuz yönlerine odaklanmakta ve böylelikle seçici bir algılama ile olumlular bir tarafa itilerek olumsuzluklar seçilmekte, yıkıcı bir biçimde eleştiriler yapılmaktadır. Örneğin, “Sen beni incitmekten zevk alıyorsun”.
- Genelleme: Eşler birbirlerinin bazı özgün davranışları yerine, kişilik özelliklerini içeren yargı, eleştiri ve genellemeler yapmak eğilimindedirler. Örneğin, “Sen zaten hep bencilsin, hep kendini düşünürsün!” gibi. Eşler bazen daha ileri gitmekte ve öfke nedeniyle birbirlerinin kişiliğini değersizleştirerek aileleri de çatışmaya dahil etmektedir. Örneğin, “Sen hep böyle bencilsin ve bu özelliğini annenden almışsın” gibi.
- Akıldan geçenleri ve yıkıcı niyet okuma: Burada eşler, birbirlerinin söylediklerinden çok, söylemediklerini anlamaya çalışmakta ya da söylenenlerin arasındaki gizli niyeti yakalamaya çalışmaktadırlar. Örneğin, “Bunu benim iyiliğim için yaptığım için söylüyorsun ama senin esas niyetin beni aşağılamak”, hiçbir sözel tepki vermediği halde kendisini dinlemekte olan eşine bir yüz ifadesi nedeniyle “Zaten seninle hiç konuşulmuyor, bak yine öfkelendin” diyerek onu yargılamak ya da “Bunları yalnızca doktor söylediği için yapıyorsun. Aslında o anlamasa da ben senin bu davranışları içinden gelerek yapmadığını biliyorum!” gibi.
- Geçmişi gündeme getirme: Örneğin, “15 yıldır söylenip duruyorum, hala aynı şeyleri yapıyorsun” ya da “Evliliğimizin ilk yıllarında ailenin bana yaptığı eziyete izin vermeni asla affedemedim, affetmeyeceğim de” gibi.
- Kendini tümüyle haklı, eşini ise tümüyle haksız konuma sokma: Örneğin, “Tüm evliliğimiz boyunca hiçbir tartışma benim yüzümden başlamadı.” Gibi.
- Eşlerin kendi davranışlarıyla ilgi sorumluluk almaması: Örneğin, “Beni kızdırıyor ve çıldırtıyorsun. İşte bu yüzden saldırgan oluyorum.” gibi.
- İşi yokuşa süren ifadeler: Örneğin, “Şimdi, çaba gösteriyorsun ama artık çok geç. Bunları iki sene önce yapacaktın. Aklın neredeydi o zaman?” gibi.
- Mantığı silah olarak kullanma: Örneğin, “Madem aynı fikirde değiliz, o zaman benim söylediklerimi çürüt, senin dediğini yapalım!” gibi.
- Eşlerden birinin terapist görevini ya da daha doğru bir deyimle “terapistçilik” oyununu üstlenmesi: Örneğin, “Senin hasta olduğunu anlıyorum ve bundan sonra doğruyu bulmana yardımcı olacağım” ya da “Dr. Bey, sizin söylediklerinizin aynısı ben de eşime söylüyorum ama beni duymuyor”
- Eşlerin, ilişkilerine 3. Kişi/leri dahil etmesi: Eşler arkadaşlarının ya da tanıdıklarının yanında tartışırken birden yakın olduğu kişiye “haklı değilim ama” ya da “bak sen ne düşünüyorsun” demek taraf tutmalarını isteme anlamına gelir ve bu çiftleri iletişim anlamında daha da kaotik bir yere götürür.
Ayla Ercenk
Klinik Psikolog